24 Ağustos 2012 Cuma

bu yazıya böyle bir fotoğraf koyma sorunsalım



dünyada pek çok insan ne yaptığını bilmeden yapar. neden yaptığını bilmeden bir şeyler yapar. sonra da iğrenç bir hayatım var ölsem değişen hiçbir şey olmazdı tarzı psikolojilere girerler.
bir şeyi kendiniz için yapıyorsanız eğer az da olsa mutlu bir insan olabilirsiniz. ya da en azından idare edersiniz. katlanabilirsiniz.
kendiniz için bir puding yapmak kadar basite indirgenebilir bu durum. 
ne kadar komik değil mi. 
düşünsenize, kendinizi öldürmemenizin tek nedeni bir puding. 




düşünsene yukarıda bir yerlerde bir yıldız kayıyor. aşağıdaki on bin göz onu görüyor. beş bin ağız dilek diliyor. sadece bir yıldız yapıyor tüm bunları. aynı saniye beş bin farklı yere beş bin farklı umut, beş bin farklı tebessüm bırakıyor. düşünsene.

8 Ağustos 2012 Çarşamba

dağıttınız, tükettiniz beni fisher ailesi.



sadece bir dizinin finalinin ya da filmin sonunun kalp atışlarımı hızlandırıp tüylerimi diken diken edebildiği bir dünya. tam burada sia’dan breathe me (çok tatlı bir insan olduğumdan spoiler içeren videonun linkini vermedim) çalmaya başlayacak. 
ve artık  o şarkıyı kalp atışlarım hızlanmadan dinleyemeyeceğim sanırım. gerçekten o kadar uzun zamandan sonra ilk kez bu kadar iyi bir final izledim. teşekkürler alan ball. 
ya şuan bunları buraya yazıyor olmam saçma gelebilir ama gelmesin mümkünse çünkü bi kaç anonim istedi. istemeselerdi de yazıcaktım o ayrı konu. 

gerçekten öyle bir dizi yok arkadaşlar ya. adeta senin oluyor dizi. dizi sen oluyorsun. karakterlerden birini kendinle özleştirmek gibi basit bir şeyden bahsetmiyorum. 
bacak tüylerim diken diken oldu. bacak tüylerim diyorum ya. daha önce bunu kimse başaramamıştı. şimdi biraz ağır bakıcam olaya. ekran kararıyor mesela bitti dizi. kalıyorsun böyle. kalbin o kadar hızlı atıyor ki. ve bin farlı şey düşünüyorsun. bi ağlayacak gibi oluyorsun sonra geçiyor. ama bi farklı bi tuhaf oluyorsun böyle boğazında ne kadar yutkunsanda gitmeyen bi yumrunun oluşu gibi bi duygu. ama geçici. şöyle ki her aklına gelişinde bölüm ya da dizi biraz daha sadeleşmiş olarak hep aynı duygular içine giriyorsun. 

sadece bi dizi lan ne kadar tantana yaptı bu gerizekalı gibi şeyler söyleyebilirsiniz ama bakın ben diyorum ki kendinizi sorgulamanızı sağlıyor. karakterlerden biri yerine koydurtmuyor kendinizi. hayatınıza farklı yönlerden bakmanızı sağlıyor. orada dönen olaylaların sizinle uzaktan yakından bir ilgisi yok gibi görünüyor ama aslında tamamen aynı şeyleri yaşıyor oluyorsunuz. aslında herkes aynı şeyleri yaşıyor. hepsinden öte hayatınızı yaşamaya değer hale getirdiniz mi gibi bir klişe soru yöneltiyor size. ne kadar klişe olursa olsun her zaman iş yapar ki bu şekilde düzenlenip, şekil verilip, eklemeler yapılmış hali kesinlikle iş yapar ve yapmış, yaptı.

sizin elinizde olmadan hayatta bir sürü şey başınıza gelir. hiç istemediğiniz, hayal bile edemediğiniz durumlara düşebilirsiniz ama tüm bunların içinden hala kendiniz olarak kendi hayatınızı yaşıyor olarak çıkabilir misiniz.

birileri çok güzel bir iş ortaya çıkarmış. 

birilerinin size söyleyemediği, çekindiği, korktuğu, incinmenizi istemediği için söylemediği şeyleri yüzünüze vuruyor. açık bir şekilde önünüze seriyor.

ve söylemeden geçemeyeceğim. everyone’s waiting. o kadar fazla şeyi özetliyor ki bu iki kelime. 

aslında çok basit bir bölümmüş gibi duruyor çünkü tahmin edebileceğiniz bir şey. ama size finalde anlatmak istediği şeyi tüm sezon ve sezonlar boyunca öyle bir aşılıyor ki anlatmak istediği şeyi görebiliyor, anlayabiliyorsunuz. yani size adeta bir şeyler öğretiyor.  

dediğim gibi birileri ne yaptığını biliyormuş.

1 Ağustos 2012 Çarşamba

en güzel mevsime mektuplar


ya lütfen bi hava soğuyabilir mi. bi şöyle dışardan eve gelince sıcaklık sarsın bedenimi böyle bi oh desem ne bileyim o rahatlığı o güzelliği hissetsem. çok ihtiyacım var şuan. sonra sıcak bi çay.
içim acıdı tam şuan ya. kış hemen gelebilir misin bi canım.
dur dur daha çok acıtayım.
çaydan bi yudum alıyosun. zaten buz gibiydin böyle o yudum boğazından aşağıya akıyor ılık ılık. sonra midene bi sıcaklık yumağı  iniyor. tam anlatamıyorum ama anlıyosun sen yani hatırla o hissi bi. ah ulan ya. mevsim özlenir mi lan. bi yudum çay özlenir mi lan. bi yudum çayın verdiği his özlenir mi oğlum. yemin ediyorum yok ya. vallahi yok. olmaz bu böyle.
napsak

30 Temmuz 2012 Pazartesi

film izlemeyi çok severim
şunu yazmayın diskıripşınlarınıza. bunu hiç bi yere yazmayın bence çünkü film izlemeyi sevmeyen insan olabilir mi. lütfen ama. yapmayın. var mıymış. hadi canım. yok artık. yuh. 
hayır olm cidden eğer film izlemeyi sevmediğini düşünen varsa canım sana sesleniyorum her nerdeysen bence sen daha önce hiç film izlemedin ondan öyle konuşuyosun. 
‘nası islemedim yhaa isledim gayeeet’
hmm evet. bak izlememişsin işte. gidip öyle sadece film denilemeyecek filmler izleyip sonra ben film izlemeyi sevmioorum yaa dersen.  
evet sorun haline getirdim bunu çünkü film izlemeyi sevmeyen bi insan. çok ilginç ya. aşırı ilginç yani. baya ilginçsin bi ara gelde deney yapayım üzerinde incelemeye falan alayım seni. 

böyle tanıdığım ve gerçekten böyle allaşkına sen nası bi insansın anuna koyim demek istediğim bütün insanlara sen şöyle şöyle bi insansın hayır yani cidden merak ediyorum zorluyo musun böyle olmak için yoksa kendiliğinden olan bi şey mi falan filan diye mektup yollamak istiyorum.
neden mektup anasının dininde olanı var nası yüzüne söyliyim ya.
sonra onlar da bana dönsün ya da döner büyük ihtimalle senin ananı sikeyim ben diyerekten veya aralarından evet çok teşekkür ederim kendime başkasının gözünden bakmamı sağladığın için falan filan diyen çıkar mı bilmiyorum  ama güzel olurdu. ne bileyim. böyle bi rahatlardım lan en azından. oh be derdim. oh be. şuanda dedim ama herhangi bi rahatlama olmadı. OH BE. hayır olmuyor

28 Temmuz 2012 Cumartesi

yok yok. sen saat üçleri hiç mi hiç sevmiyorsun.

saat üç olduğunda gece bi yavaşlıyor sanki. akmıyor zaman. tam yalnızlık saati sanki üç. onun saatimi varmış deme şimdi. çok sinirlenirim. saat üç tam yalnızlık saati. düşünebileceğin milyonca şey varken hiçbirini düşünmüyorsun. cınan sıkılıyor. bunalıyorsun. terliyorsun. duş alsam diyorsun. saat üç. ve üşeniyorsun. sabah alırım diyorsun. uyuyabilsen keşke. sonra sabah olsa güzel bir kahvaltı yapsan. sonra canını acıtan şeyler aklına geliyor. gelecek gibi mesela. ne kötü değil mi. gelecekte belki bin defa canın yanacak zaten ama sen şimiden kendini incitmeye başlıyorsun. oysa şuan gülebileceğin onca şey var. tüm bu olanlar nasıl korkutmuş, üzmüşse seni hep bir güvensizlik, mutsuzluk var içinde geleceğe karşı. gelmesin. lütfen. bir süre gelmesin. yok illa ki gelecekse, mutlu gelsin. ama öyle bi ihtimal yok gibi geliyor artık. kırıcak seni dağıtacak. dayanamazsın. kaç o zaman.
yok yok. sen saat üçleri hiç mi hiç sevmiyorsun.