8 Temmuz 2012 Pazar

jeam beam’in dansı. barfly. charles bukowskinin ilk ve son senaryosu.


ilk karede bukowskinin gençliği diyebileceğimiz henrynin genelde takıldığı barı görüyoruz. hayatı akışına bırakmış alkoliğimiz bukowski bu barda takılıp içki içip kavga ediyor. kavga etmeyi gençliğin bir gerekliliği olarak görüyor. aslında düşününce hak veriyorsun. insanı dinçleştiren bir olay. yapabiliyorken tadına varacaksın. 



ikinci karede gördüğümüz kişi bizim elemanımız henry chinaski. burda anlık bi görüntü olarak charles bukowskiyi görüyoruz. aslında rötuşsuz filmde bukowski, ağzına aldığı bira yudumunu dudaklarının arasından bira şişesine yeniden püskürtüyor. ‘tam bir alkoliğin yapacağı’ gibi diyor. ‘önceden çalışma yok. anlık bi istek. ne yazık ki yönetmen dikkati üstüme toplamamam gerektiği için o kısmı kesmeleri gerektiğini söyledi’ 
henry daha sonra bi bayanın yanına oturuyor. wanda. 
tüm çekimler bittiğinde bukowski filmin oynanmamış halini izliyor ve bu sahnenin devamında henrynin elindekki içkiyi tamamen bitirmeden kalktığını görüyor. ‘hayır hayır büyük bir hata. hiç bir alkolik içkisini tamamen bitirmeden kalkmaz bunun koyulmasını istemiyorum’ diyor. çekilmiş sahnelerden henrynin içkisini en fazla içtiği bi tanesini bulup onu yerleştiriyorlar. bukowski daha sonra ‘yeterli değil ama idare eder. zaten içki içmeyen bir oyuncuyu bu role almaktı asıl hata’ diyor. evet başrol oyuncumuz içki içmiyor ama bu rolda bir alkoliği canlandırıyor. 


 
3. ve 4. karelerde ise wanda mısır tarlasından mısır almak istiyor. bukowski bu çekimi izledğinde “wanda gibi değildi” diyor. “-mısır istiyorum! mısır istiyorum!- diye bağırırken asla wanda gibi bağırmıyordu. bundan 20yıl önce benim prensesim wanda sarhoş bir halde mısır sanki dünyada eline geçirebileceği en mükemmel şeymiş gibi bağırıyordu. -MISIR İSTİYORUM! MISIR!- ama bir film için bu kadarı yeterli” diyor. 


 
5.karede yoldan geçen polisler sarhoş mısır hırsızlarımızı farkediyorlar. çekimlerde polisler arabayı durdurup kapıları açmaya çalıştıklarında kapılar açılmayor. nasıl olduğunu bilmiyorlar ama bi şekilde kapılar kitleniyor ve açılmıyor. böyle basit bi sahne ikinci kez çekilmek zorunda kalıyor. önemsiz bir şey gibi görülebilir ama böylesine düşük bütçeli bir film için çok önemli.



6.karede ise başrol oyuncumuzun oynamak istediği için kendi önerisiyle yazdırdığı sahneyi görüyorsunuz. oyuncu yönetmene ‘ayna karşısında şiir okuduğum bir bölüm istiyorum’ diyor. yönetmen bukowskiye bunu söylediğinde bukowski ‘ne bu fazla yapmacık olur’ demesine karşın oyuncunun role devam etmesi için yazmak zorunda kalıyor. 



7.karede de diğer başrol oyuncumuzun istediği bir bölümü görüyoruz. wanda yönetmen ve bukowskiye  ’bacaklarım! bacaklarımı gösterebileceğim bir bölüm yaz’ diyor. ve bukowski ‘tamam’ diyor. ‘yazarım’



8.karede, 19 kez çekilmiş olan sahneden bir bölüm görüyoruz. yönetmen bağırarak banyodan dışarı çıkıyor. bukowskiyle konuşmaya gidiyor. ‘19 oldu charles 19. hanımefendi memelerinin gözükmesinden korktuğu için 20. çekimi yapıcaz. git onunla konuş. yaşlandığı için memelerinin güzel olmadığını düşünüyor. biraz iltifat et’ sonra bukowski ve sarah (sarah, o sıra bukowskinin takıldığı ve onun hayatını bi 10yıl uzattığına inandığı kadın) wandayla konuşuyorlar. sarah wandaya bi içki verip onun sakinleşmesini sağlıyor ve 20. çekimde sahne tamamlanıyor. 



9.karede ise yine erkek başrol oyuncumuzun özel isteğini görüyoruz. oyuncu ‘palmiye süslerinin bulunduğu bir gözlük takmak istiyorum’ diyor. yönetmen bunu bukowskiye söylediğinde bukowski : ‘palmiye süslü bi gözlük mü. ne bu. hiçbir california erkeği öyle bir şey takmaz. yazmak istemiyorum’ diyor ama sonra ikna ediliyor. sarah ‘onlar gibi oldun’ diyor bukowskiye ‘hollywooddakiler gibi’



sonra karede gördüğümüz kız tully. bukowskinin şiirlerini yolladığı dergilerden birinin editörü diyebiliriz. bu şehir kızı bukowskinin yeteneğini farkediyor ve onun peşine düşüyor. ona ‘sadece yaz ve bana ver harika bir yaşamın olsun’ diyor ama bizim sokak sarhoşu, bar sineğimiz ‘burada senin gibi altın bi kafes içinde olmak isteyeceğimimi düşünüyorsun’ diye karşılık veriyor. aslında tullynin evinde 1aya yakın takılıyor ama filmde bu sadece 1gün olarak görülüyor. bukowski ‘orda kaldığım zamanlar tullynin kardeşi olan kızın evde yaptığı azgınlıkları da yazmak isterdim ama bu bir kitapta olabilir bir filmde olmaz’ diyor. 
bukowski tüm bunları bu seneryoyu yazdıktan sonra başladığı ve seneryo yazım ve yapım aşamasında olanları yazdığı hollywood adlı kitabında anlatıyor.
ve okuduktan sonra resmen keşke her senarist iki üç seneryosunun hikayesini dürüstçe kaleme alsa diyorsunuz. filmi izlerken her şeyi biliyorsunuz. neyin nasıl olduğunu. ne zorluklarla gerçekleştiğini. o şekilde izlemek daha güzel.
bukowski ve sarah sırf o tantanayı bir kez yaşayıp dalga geçmek için filme gala düzenlenmesini istiyorlar. bukowski ‘ölümsüz değil ama iyi bir film’ diyor.
son olarak hollywood kitabının son diyalogunu yazmak istiyorum;
-şimdi ne yapacaksın, diye sordu sarah.
-hangi konuda?
-film bitti, demek istiyorum.
-ya, evet.
-ne yapacaksın?
-atlar var
-başka?
-peki, söyleyeyim. seneryonun kaleme alınması ve filmin çekilmesi üzerine bir roman yazacağım.
-iyi fikir bence.
-bence de.
-adını ne koyacaksın?
-hollywood.
-hollywood mu?
-evet.
   bu işte.  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder